Kayıtlar

Resim
 MİNGER: BİR ÜTOPYA VE GELENEĞİN İCADI Ütopya, yok/olmayan yer veya iyi yer anlamını çağrıştıran bir tasarımdır. Ütopyalarda türün isim babası Thomas More’dan itibaren sıklıkla ada metaforuna başvurulur. Dışarıyla etkileşimin sınırlı olması ve mevcut ideal yapıyı sürdürme anlamında ütopyaların adalarda geçmesi yazarlarca tercih edilir.  Pamuk’un eserinin geçtiği yer olan Minger, aslında olmayan, Pamuk’un hayalindeki bir adadır. Minger’i haritada ararsanız bulamazsınız, tabi kitaptaki haritadan bahsetmiyorum burada:) Ancak kitapta ütopyalara özgü bir ideal düzenden ya da tasarımdan bahsedemeyiz ancak Pamuk’un ya da eserin anlatıcısı Pamuk’un hayali arkadaşı Mina Mingerli’nin, Minger’i yer yer bir nevi ütopik bir yere dönüştürdüğünü söyleyebiliriz. Eserin içeriğine dair çok fazla bir şey yazmayacağım. Kolağası Kamil üzerinden, Mustafa Kemal’e hakaret iddiasıyla sosyal medyada kopartılan yaygara da, ülkede insanların okumadan taraf tuttuğunu gösteriyor. Hatta bazı milyon takipçili hesapla
Resim
ÖZCAN ERGÜDER VE MASKELİ BALO Özcan Ergüder ismini yakın zamanda duyanlardanım. Erlend Loe’nin “Doppler”ini bitirdikten sonra youtube’da kitap hakkında gezinirken “Diyaloglar” programına denk geldim. Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde Murat Gülsoy ve Ayfer Tunç’un kitaplar hakkında konuştuğu programda, Doppler’den bir sonraki kitaplarının Özcan Ergüder’in “Maskeli Balo”su olduğunu gördüm. Yazar ve kitabın ismi dikkatimi çekince kitabı alıp okumaya başladım. Özcan Ergüder (1929-2014) Robert Kolej çıkışlı ve sonrasında üniversite eğitimi için Oxford’un yolunu tutmuş ve BBC radyosunda çalışmış bir isim. 1950lerin ortasından itibaren de Türkiye’de basın sektöründe faaliyet gösteriyor. Maskeli Balo (1956) yayınlamış tek kitabı. 1990ların sonunda Can yayınları tekrar basmış, 2019’da da Bengü Vahaboğlu’nun titiz katkılarıyla çeşitli dergilerde yayımlanan ve terekesindeki öyküleri de eklenerek kitap bugünkü halini almış. Kitaptaki özellikle lise yıllarında Robert’in edebiyat dergisi “İzlerimiz”d
Resim
  SUÇLUYU KAZIYINIZ ALTINDAN İNSAN ÇIKAR… “Bir Ceza Avukatının Anıları”nı ilk kez üç yıl önce okumuşum. O zamanlar henüz genç bir hukuk talebesi idim ve oldukça etkilenmiştim. Bugün her ne kadar hukuka dair doğrudan bir meşguliyetim olmasa da, birkaç hafta önce tekrar okuma fırsatı buldum. Öncelikle kitapta yer verilen hikâyelerin ne kadar kısa kısa olsa da, her birisinin arkasında büyük bir derinlik barındırdığını söyleyebilirim. Bunu sanatla ilgilenenler de takdir etmiş olacaklar ki, hem birkaç hikâyeyi Lütfi Ö. Akad filme çekmiş, hem de çeşitli hikâyeler tiyatro oyunu haline getirilmiş. Kitap, idam ile ilgili hikâyelerle başlıyor. Kendisi de idam karşıtı olan ve hümanist doktrini savunan, bu yönde eserler de veren bir isim Erem. Erem her şeye rağmen, “Suçluyu kazıyınız, altından insan çıkar.” (s.35) diyerek, bugün de hukuk sistemlerinde egemen olan bireyi, insanı önceleyen bir yaklaşım sergiliyor. “Cezaevinde intihar edenler arasında ömür boyu hapse hükümlüler çoğunluktadır. D
Resim
AİLE HER ŞEY MİDİR? Miras, Norveç Edebiyatı’ndan okuduğum üçüncü eser oldu. Per Petterson’un “At Çalmaya Gidiyoruz”unu okumuş ve beğenmiştim. Dag Solstad’ın “Lise Öğretmen’i Pedersen’in Ülkemize Musallat Olan Büyük Siyasi Uyanışa Dair Anlatısı” kitabı ise her ne kadar bitirmesem de ilgimi çekmişti. Her iki kitaptaki olaylar Türkiye’den fersah fersah uzakta, son derece gelişmiş, kişi başı gelirde ilk sıralarda yer alan bir ülkede geçmekte ise de ilk kitapta anlatılan orman işçilikleri, baba-oğul ilişkisi -Torosların bir dağ köyünde büyüyen birisi olarak-bizim buralara benziyordu. İkinci kitapta yer alan öğretmenin anlattıkları ise, Türkiye’de solun tarihine ilgili olanların az çok bildiği ve benim de zevkle okuduğum Gün Zileli’nin anılarını andırıyordu. Miras kitabını da bu varsayımlardan yola çıkarak, bizim çevrede de sıkça bahsi geçen miras kavgası okuma saikiyle aldığımı söyleyebilirim. Kitap beklediğimin ötesinde bir miras meselesine yer veriyor. Miras meselesi görünürde iki kulübed